Çağdaş Sözlük

Hâdd ~ حاد

Yeni Türkçe Lugat - Hâdd ~ حاد maddesi. Sayfa: 284 - Sira: 7

1927 yılı, Yeni Türkçe Lugat,Hâdd maddesi. osmanlıcada Hâdd ne demek, Hâdd anlamı manası, Hâdd osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte Hâdd hakkında bilgi. Arapça Hâdd ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada Hâdd anlamı

Yeni Türkçe Lugat, Mehmed Bahaeddin Toven Sözlüğü - 1927 yılı Türkçe sözlük, حاد Hâdd ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..

Hâdd ~ حاد güncel sözlüklerde anlamı:

HADD ::: Hudut. Çizgi. Sınır. * Cürüm. * Salahiyyet. * Şeriatça verilen ceza. * Derece. Son derece. Münteha. * İnsana ârız olan şiddet ve titizlik. * Def etme. Men etmek. * Keskin. Sivri. * Sert. Gergin. * Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas. * Ekşi. * Tesirli, müessir.

HADD ::: Gürültülü bir sesle çağıran. * Denizden gelen gürültülü dalga sesi. * Gürültü ile yıkılan.

HADD ::: Yol. * İnsan cemaatı. * Bir şeye tesir ederek iz bırakmak. * Yanak, yüz, vecih. * Yeri kazmak, yeri yarmak.

hâdd ::: (a. s.) : 1) keskin. 2) sivri. 3) dar. Zâviye-i hadde : geo. dar açı. 4) sert, te'sirli. 5) ekşi. 6) azgın ve iltihaplı, [çıban, yara, 'hastalık]. 7) gergin.

hadd ::: (a. i. c. : hudûd) : 1) sınır, iki devlet toprağının birleştiği yer, kenar. 2) derece. 3) gerçek değer. 4) şerîatçe verilen ceza. 5) mant. bir * önermede konu ile * yüklemden her foiri, terim. 6) mat. cebirde tenasüp (* oran) veya muadeleyi (* denklem) meydana getiren kısĵmlardan her biri. 7) bir şeyin nihayeti, sonu.

hadd-i asgar ::: mant. küçük önerme.

hadd-i bulûğ ::: ergenlik çağı.

hadd-i cenubî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nirengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en cenubun da (güney) bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.

hadd-i ekber ::: mant. büyük önerme.

hadd-i evvel ::: mat. her hangi bir rîyazî düsturda bir birinden zait nakıs işaretlerinden biriyle ayrılmış parçalardan birincisi.

hadd-i evsat ::: mant. orta terim.

hadd-i gârbî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nîrengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en garbında (batı) bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.

hadd-i hakikî ::: mant. bir terimin esas tarifi.

hadd-i icaz ::: fasâhat'in mucize derecesinde olanı.

hadd-i imkân ::: mümkün olma hududu.

hadd-i ittisal ::: bitişme haddi, noktası.

hadd-i kat'-i tarîk ::: huk. [eskiden] yol kesicilikte bulunan bir şahıs veya birçok eşhas hakkında cinayetlerine göre îcâbeden ukubet.

hadd-i kaıf ::: huk. [eskiden] bir muhsin veya muhsineye, yânî mükellef hür, müslim, zinadan afîf bir kimseye dâr-ı islâm'da zina isnâdeden mükellef bir şahıs hakkında îcâbeden ukubettir ki, miktarı hadd-i şürb gibidir.

hadd-i kemâl ::: olgunluk hâli.

hadd-i kifâye ::: yeterlik derecesi.

hadd-i lâyık ::: tam derece, tam değer.

hadd-i müntehâ ::: son nokta.

hadd-i müşterek ::: ortak derece.

hadd-i sâlis ::: mat. her hangi bir riyazi düsturda birbirinden zait nakıs işaretlerinden biriyle ayrılmış parçalardan üçüncüsü.

hadd-i sânî ::: mat. herhangi bir riyâzî düsturda bir birinden zait nakıs işaretlerinden biriyle ayrılmış parçalardan ikincisi.

hadd-i sekr ::: huk. [eskiden] hamirden başka müskir meşrubattan birinin bilihtiyâr içilmesinden mütevellit sarhoşluktan dolayı îcâbeden ukubettir ki, miktarı hadd-i şürb gibidir.

hadd-i sirkat ::: huk. [eskiden] şeraitini câmî bir sirkatten dolayı muayyen uzvun kesilmesi suretiyle tatbik edilen bir ceza.

hadd-i şarkî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nîrengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en doğusunda bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.

hadd-i ser'î ::: şerîate uygun olarak verilen ceza.

hadd-i şimalî ::: top. her hangi bir arazî üzerinde üç nîrengi noktasının teşkîl ettiği üçgenin en şimalinde (kuzey) bulunan re'si, yânî nîrengi noktası.

hadd-i şürb ::: huk. [eskiden] az veya çok miktarda bilihtiyar "hamr" içilmesinden dolayt îcâbeden ukubet, [sekir vermiş olsun olmasın (bu ukubet hür ve hürre hakkında seksen, köle hakkında kırk celdedir. Celd, kamçı ile vurma veya derisine dokunmadır) ].

hadd-i ta'bîr ::: tasvir ve anlatma derecesi, çjücü.

hadd-i te'dib ::: şerîata göre ceza, dayak derecesi.

hadd-i vasat ::: orta.

hadd-i zâtinde ::: zâten, esasen, yaradılışta, aslında, oluşunda. 8) bir şeyin keskin olan yeri, ağzı.

hadd-i seyf ::: kılıcın keskin yeri, ağzı. Bî-hadd : hesapsız, sınırsız. Fevk-al-hadd : pek çok. Ser-hadd : sınır.

hadd-i zina ::: huk. [eskiden] şeraiti dâhilinde vâki ve sabit olan zinadan dolayı mürtekibi hakkında tatbik edilecek ukubettir ki, ya celd veya recim suretiyle olur.

hadd ::: (a. s.) : 1) denizden gelen gürültülü ses. 2) gürültü ile yıkılan. 3) gürültülü bir sesle çağıran.

hadd ::: (a. i. c. : hudûd) : 1) yanak. Lâle-hadd : lâle (al) yanaklı, (bkz. : ızgâr, ruh).

hadd-i azrâ ::: (kız yanağı) : Küfe Şehri. 2) yeri yarma, yeri kazma.

hadd ::: sınır, çizgi.

hâdd ::: sınır , yanak , keskin , sivri , şer'i ceza , çizgi

hâdd ::: ‬keskin

hâdd ::: sivri

hâdd ::: dar

hadd ::: ‬sınır

hadd ::: şer’î ceza

hadd ::: ‬yanak

hâdd ::: (a. s.) 1) keskin. 2) sivri. 3) dar. Zâviye-i hadde : geo. dar açı. 4) sert, te'sirli. 5) ekşi. 6) azgın ve iltihaplı, [çıban, yara, 'hastalık]. 7) gergin.

hadd ::: (a. s.) 1) denizden gelen gürültülü ses. 2) gürültü ile yıkılan. 3) gürültülü bir sesle çağıran.

HADD :::

Hudut. Çizgi. Sınır. * Cürüm. * Salahiyyet. * Şeriatça verilen ceza. * Derece. Son derece. Münteha. * İnsana ârız olan şiddet ve titizlik. * Def etme. Men etmek. * Keskin. Sivri. * Sert. Gergin. * Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas. * Ekşi. * Tesirli, müessir.